Sayfalar

1 Aralık 2010 Çarşamba

ikileme..

"seviyorum"u duyduğunda acele etmeyeceksin... oturup düşüneceksin... hangi sevgi olduğunu anlamadan, bilmediğin bir sevgiyi kabullenmeyeceksin. verilen sevgiyi doğduğu gibi davet edeceksin içeri, beklemeden... çünkü bekledikçe ya üzerine koyacak ya da üzerinden alacaksın... o sevgi doğal kalmayacak...
beklemeden alacaksın o "sevgi"yi karşına ve sorgulayacaksın...

"seni seviyorum çünkü sana ihtiyacım var...
sana ihtiyacım var çünkü seni seviyorum...
"

karşındaki sevgi işte bu ikilemin birinde gizli olacak.. asla bir ihtiyacın doğurduğu sevgiyi kabul etmeyeceksin... koşulsuz bir sevgi ise karşısında durduğun, işte ona sadece sevgi'ni vermekle yetindiğinde bile bu her şeye yetecek... bir büyü gibi gelecek... belki inanamayacaksın, ama emin ol bu her şeye yetecek...

7 Kasım 2010 Pazar

el gibi...

dönüp baktım hissettiğimde
değişmiş yürüyüşünle uzaklaşırken benden
değişmemiş saçlarına sarıldığım anları anımsadım
belli ki boştu ellerin bu defa
yabancı bir el omzunda
dönüp bakamadın

keşke beni bu kadar sevmemiş olsaydı(n)
keşke beni hiç tanımamış olsaydı(n)

nedense uzun bir yolculuğun ardından, gecenin bir yarısı o pis kokusuna rağmen seni koklayarak bir bahçeye çevirebildiğim evinin kapısını çaldığım an geldi aklıma... sen henüz gözlerini açamazken, kucağıma alıp sabırsızca yatağına koştuğum o gece geldi... uykun bile hazırlıksız yakalandı biz onu kaçırırken, tüm vücudun güm güm atıyordu sanki, gözlerini kalbin duracak diye açamazken.. mutluluktan ağlamaya başladığın an içinde bir ben vardı, o an ki içinde ne yapacağını bilemeyen.. savaştı bu adam.. sana dair, gözlerine tek bir yaşı bile kabullendiremeden.. 

5 Ekim 2010 Salı

çıkmaz


Karlı bir gündü. Ne planlıyordum bilmiyorum; ama hayallerimi hatırlıyorum. Sahip çıkmadığım, yanıma almadığım için bana kızgın, kırgın ve umutsuz hayallerim. Şimdi onları geri alamıyorum. Hatta bulamıyorum. Bıraktığım yerde yoklar..

20 Eylül 2010 Pazartesi

iz...

Önceki çalıştığım yerden ayrılırken içim hafif buruktu, sonra başka ıvır zıvırın yanında yokluğunu şiddetle hissettiğim, asıl olması gerekeni, Atatürk fotoğraflarını astırdığım duvarlarının da saygısını kazanarak ayrıldım.

Eğer madde denilen şey -gerçekten oradaysa- enerjinin yoğunlaşmış halini temsil ediyorsa, bu sayede e=mc2 'yi mantığıma yaklaştırmışsa, biliyorum ki canlı da cansız da olsa herbir 'şey'in bir ruhu var. Enerjisi olan her şeyde bir ruh vardır. Çünkü benim ruh anlayışım, sadece bu spiritüel dünyadaki çizilen tablodan bir bembeyaz silüet değil.
O zaman yapıların, hatta mekanların da bir ruhu vardır. Orayla uyum sağlarsın veya sağlayamazsın. Orası seni kabul eder veya etmez. Bilemezsin.

Ben kendimi kabul ettirdiğim bir enerji çağlayanının içinde uyum sağlar ve var olabilirim.
Ve ben orada var olduysam, izim bir daha asla silinemez!

16 Haziran 2010 Çarşamba

...

Ölmek istediği yer, isteyecekse eğer, yaşamak isteyeceği yerdi. Çığlık çığlığa bir paradoksun içine gömülecekti anladığında. Üzerini örten karanlığın arasından, çırpındıkça serilecekti üstü başı. Zamanın akmak için olağanca daraldığı o noktada sıkışıp kalacaktı sonunda. Bir kum saati devrilmeye görsün. Tüm zaafları sere serpe saçılmış etrafa, çıplak gözleri korku dolu ve hayasız bakışlarda, boşluğun sakince izlediği geniş bir mekanda; ölmek istediği yer, isteyecekse eğer, yaşamak istediği yer olacaktı...

12 Nisan 2010 Pazartesi

hayal...

Neden artık hiç Türk bilim kurgu romanı yazılmıyor..
Belki de gerçekten son hayal kuran Türk şimdi yok..
Hadi biraz hayalperest olma vakti artık. Şimdi bir hayalin olmalı ve unutmamalısın, yarının gerçekleri bugünün hayallerinden doğar...

5 Nisan 2010 Pazartesi

kadın.. erkek..

Kadın, derin seven erkeğin,
sevmiş olan erkeğin yeni sevgisi olmak ister…
Daha önceki kadınlarla kıyaslar kendini,
ama içini tek acıtan,
tek isteği, sadece yine onlar kadar sevilebilmektir.
Hakkediyordur da onca ve
o duyguyu yaşamalıdır da..
Oysa erkek…
Erkek bilir ki kadın unutmaz..
Erkek kendini kıyaslamayı asla yüreğine sığdıramaz,
erkek sevdiğindeki başka bir sevginin varlığını gördüğü an
içinde bir şeyler kopar ve asla düzelmez…
Sonunda sevdiğinden sevgisini zorla,
kendi kendisiyle verdiği en acı hesaplaşmalarla
koparıp alır,
yine sıyırmaya çalışır akan yaralarını
uzun gecelerin nihayetinde ve
sonra tertemiz bir halde,
hakedene vermek üzere…

Kadın erkeğinin son aşkı, erkek ise kadınının ilk aşkı olmak ister derler; belki de doğrudur..

27 Mart 2010 Cumartesi

Babamın bana 18. doğum günümde okuduğu bir şiir, paylaşılmaya değer...

***

Çevrende herkes şaşırsa bunu da senden bilse,
sen aklı başında kalabilirsen eğer,
herkes senden kuşku duyarken hem kuşkuya yer bırakır,
hem kendine güvenirsen eğer,
bekleyebilirsen usanmadan, yalanla karşılık vermezsen yalana,
kendini evliya sanmadan kin tutmayabilirsen kin tutana.
Düşlere kapılmadan düş kurabilir,
yolunu saptırmadan düşünebilirsen eğer,
ne kazandım diye sevinir, ne yıkıldım diye yerinir,
ikisine de vermeyebilirsen değer,
söylediğin gerçeği eğip büken düzenbaz,
kandırabilir diye safları dert edinmezsen,
ömür verdiğin işler bozulsa da yılmaz, koyulabilirsen işe yeniden.
Döküp ortaya varını yoğunu, bir yazı turada yitirsen bile,
yitirdiklerini dolamaksızın dile baştan tutabilirsen yolunu.
Yüreğine, sinirine dayan diyecek direncinden başka şeyin kalmasa da,
herkesin bırakıp gittiği noktada sen dayanabilirsen tek.
Herkesle düşüp kalkar, erdemli kalabilirsen,
unutmayabilirsen halkı, krallarla gezerken,
dost da düşman da incitemezse seni,
ne küçümser, ne büyültürsen çevreni
her saatin her dakikasına
emeğini katarsan hakçasına
her şeyi ile dünya önüne serilir,
üstelik oğlum, ADAM OLDUN demektir...

Alıntıdır

aşk..

Bir zamanlar sevişmek aşkın son aşamasıydı, ulaşılmak istenen! Şimdi ilk aşama...
Şimdi kirli sevişmelerin ıssız ve yalnız dehlizlerinde bir çocuk yapmak istiyorlar, adı aşk olan.
Şimdi sevişmek aşkı doğurur sanıyorlar, ya da umuyor ve arıyorlar; oysa aşkın koşulu olabilir mi?